Bir yaz günü...
Rusya’da ev hapsinde tutulan yönetmen Kirill Serebrennikov’un Cannes’da gösterilen filmi ‘Yaz’ bugün vizyona girdi.
1981’de, (1990’dan sonra asıl adı St. Petersburg’a dönülecek olan) Leningrad’da bir yaz günü başlayan “Leto-Yaz”, 9 yıl sonra miadını doldurup dağılarak rejim değiştirecek olan eski Sovyetler Birliği’nin Brejnev liderliğindeki son döneminde, Perestroyka’nın (yeniden yapılanmanın) artık ayak seslerinin duyulmaya başlandığı ‘gri’ yıllarda geçiyor. İngiltere ve ABD’den kaynaklanarak bütün Batı alemini ve gençliği 1950’li yıllardan itibaren etkisi altına almış Rock’n Roll müziğinden esinlenerek rock, punk grupları kuran Rus gençlerinin iki kült ismi olmuş, ülkenin popüler kültüründe yer etmiş, tanınmış müzisyen-güfte yazarı Mayk Naumenko (1955-1991) ile besteci-solo gitarist Viktor Tsoy ve Mayk’ın güzel eşi Nataşa’nın kahramanları olduğu, müzikle romantizmin harmanlandığı, gerçeklerle yoğrulmuş bir biyografik hikâye anlatıyor “Yaz”.
SSCB’de rock
Senaryosu Nataşa Naumenko’nun özel-kişisel ayrıntılarla bezeyerek anılarını yazdığı kitabından (Kirill Serebrennikov, Mikhail Idov, Lili Idova eliyle) uyarlanan filme yeterince dramatik bir etki sağlamak amacıyla vurgulanmış Mayk-Nataşa-Viktor aşk üçgenini dozunda bırakmayı seçmiş yönetmen Serebrennikov 1980’lerin Sovyetler’inde, son demlerindeki yozlaşmış komünist rejimin tüm engelleyici, yasakçı müdahalelerine karşın Batı’nın ünleri dünyaya yayılarak yıldızlaşmış rock grup ve solistlerine öykünülerek gelişen rock kültürünün de altını çiziyor gençlik duygularının yanı sıra. Tek sesli, tekdüze, totaliter bir düzene talim eden Sovyet gençliğinin, enerjik, coşkulu, isyankâr kapitalist dünya gençleriyle duygusal bir ruh akrabalığı bağı kurmaya çalıştığını da hissettiren film, beylik bir aşk üçgeni hikâyesi paralelinde gelişen ve öncesinde başlardaki tren sekansındaki gibi Brejnev’e biat etmiş vatandaşlarca, polisçe, parti bürokratlarınca takip edilip kapitalist Batı özentisi olarak suçlansa da Sovyetler Birliği’nde rock müziğinin doğuşunun ve kapalı kapılar ardındaki odalardan, evlerden konser salonlarına uzanmasını, giderek yaygınlaşmasını 125 dakikaya yayarak alışılmış bir kronoloji içinde hikâye ediyor melankolik tonlarda.
Habire bira içseler de sigara tüttürseler de müzik yapma tutkusuyla yaşayan bu ikiliden, hali tavrı-giyinişi ve davranışlarıyla batılı rockstarlardan farksız, olgun bilge havalı Mayk’la (Roman Bilyk) daha 28’indeyken bir trafik kazasına kurban giden, Punk’a New Wave müziğe eğilimli, ünlü Kino grubunun ve Zoopark’ın da kurucularından, bahtsız Viktor (Teo Yoo) arasında belli belirsiz bir rekabetin gölgesinde dallanıp budaklanan dostluğu, Nataşa’nın (Irina Starshenbaum) bir süreliğine Viktor’la yakınlaşması da bozmuyor. Batı’nın kaçak bulunsa da elden ele gezen rock plaklarına sahip Mayk, The Beatles, The Who, Stones, Led Zeppelin, David Bowie, Lou Reed, vb. gibi ünlülerin posterleriyle donatıyor duvarlarını.
Kamerasını günümüz Rusyası’nın liselerine çevirip eğitim sistemindeki tutuculuğu eleştirdiği ama maalesef benim göremediğim önceki filmi “Öğrenci”yle adından söz ettirmiş yönetmen Serebrennikov’un bu yılki Cannes festivalinin yarışma bölümüne seçilip Ekümenik jüri ödülünü kazanan, gerçek bir hikâyeden çektiği bu “Yaz”ı, oyuncularının performanslarının yanı sıra gerçekçiliğin öne çıktığı, yer yer belgeselimsi ama alabildiğine dingin ve yumuşak anlatımındaki yoğun içtenliğiyle iz bırakıyor sonuçta. Bu görülesi “Yaz”ın çekimleri tamamlanmadan despot Putin yönetimince akçalı bir gerekçe gösterilerek tutuklanıp Cannes’a katılmasına da izin verilmeyerek bir yılı aşkın bir süredir hâlâ ev hapsinde tutulan Kirill Serebrennikov’un “Yaz”ının, özetle sinemaseverlerce kesinlikle kaçırılmayacak bir film olduğu klişesiyle bitireyim yazımı.
Yorumlar
Yorum Gönder